![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhmIlj84asbDSd6FSfEL9RBmwlyC0VZHtWPy0Oza51YQ27mUD-FwD5Y6dIT6o2j_KiQcmYetyg8wt01k5RmcC_WcB_oPWQivvEswIMZSaTargA2SFijgVfVeF-Aio9gp3crOh9xt7XhtI/s320/article-0-012359ED00000578-757_468x305_popup.jpg)
Bildiğiniz bütün maçları, derbileri unutun! Arjantin’de her yıl öyle büyük iki müsabaka oynanır ki, dünyanın geride kalan tüm spor olayları gölgede kalır. Özellikle, oynanan futbolun kalitesinden ziyade; atmosferin coşkusu, gerginliği ve halkın o güne verdiği önem açısından! Zaten, futbol yalnızca sahada oynanan bir oyun olarak değil, bütün atmosferiyle sevildikçe güzelleşen bir olgudur.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC_o9LP82V2a7coepUDuwZ47DeWyvlcQUaDAvaxvYGyg4JEuTB6qXX0pfD7x0pUKGB1zCrSngfHWQtu4rCBL7IswiF16VEt_E6qh9e-Jqz8Z4XkfLLIm3Yv5qbSq_gy2MfEFVKTbmL5KM/s200/0000012802.jpg)
Arjantin halkı, bilindiği üzere, ekonomik açıdan çok kötü durumdadır. Buna rağmen, “Superclasico”nun yani Boca-River derbisinin oynanacağı gün, tüm dertlerini, sorunlarını unutur ve ekran başına kilitlenirler. Halkın %75’i ya Boca Juniors’lıdır ya da
“Milyonerler” olarak adlandırılan River Plate’li. Aralarında sadece yedi kilometre bulunan iki şehrin takımının bu rekabeti daha çok sosyal sınıf farklılıklarına dayanır. Az önce de belirttiğim gibi, River Plate “Milyonerler” olarak adlandırılır ve daha üst sınıfın tuttuğu takımdır. Tabii, Boca’lılara göre onlar yalnızca birer
“tavuk”tur. Boca Juniors takımı ise işçilerin takımıdır.
“Cenevizliler” olarak adlandırılmıştır, çünkü kurucuları Cenevizlilerdir. River taraftarları ise sarı ve laciverti aynı anda gördüğü anda
“Leş Kokanlar!” diye bağırır. Bu da, Boca taraftarlarının ekonomik durumuyla alakalıdır.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGXtzuwLFNkiwdr-sXmsaFM_Xuu1IupxmYEj2BZkhAOZqI8bTSY_pneBGgIXXn1VpVJqix6Rh9gN-JD1cKpIsKt3pVi5KJBBriCrM-o6-GaKgbL5K8mDFV1NDPBhXkshikthsr97pBJik/s200/0000012797.jpg)
Boca-River derbisi aynı zamanda Nike-Adidas, Coca-Cola-Pepsi arasındaki rekabete de sahne olur. Öyle ki, bir River taraftarının Nike marka ürün alması düşünülemez! The Observer gazetesi bu maçı
“Dünya’nın görülmesi gereken 1 numaralı spor olayı” olarak tanımlamıştır. Aynı tarihte (1905) kurulan bu iki takımın süper mücadelesi
“futbol asla sadece futbol değildir” dercesine oynanır her yıl
La Bombanera (Boca Juniors’ın Stadı,
“çikolata kutusu” anlamına gelir) ve
El Monumental Stadyumlarında. İki takım bu büyük maça bütün bir hafta boyunca, gerek basın gerekse taraftar tarafından adeta bir arenaya çıkar gibi hazırlanır.
**
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA4yLD7_gJs763x03HdxGcqmrkOvTfuuxCdMMy5sLhdzZCQlnGLOgLL6hFym5jqWks4bC7M7d9mlYYGwLpG49ALrShq6vx80gluCC5X-6qZBIiAQgzzvWV9npR1hbebt6o-P_Ge1NC3TY/s200/0000012801.jpg)
Ve bu yıl da öyle oldu… Pazar günü, NTV Spor’da yayınlandı La Bombanera’daki maç. Tam da, bu sitenin açılış yazısını aradığım günlerdi. Futbolun hayatın içinde ne derece önemli olabileceğini, güzelliğini, coşkusunu en iyi anlatabilecek müsabakalardan biri olduğu için “Tamam!” Dedim…
“Açılış yazısı Superclasico’nun!”
NTV Spor yine muhteşem bir iş yapmış, ve maçın yayınını bazı diğer kanallar gibi başlama vuruşuyla değil, başlama vuruşundan on beş-yirmi dakika öncesiyle başlatmıştı. Çünkü biliyorlardı ki; bu derbinin önemi bambaşkaydı. Boca Juniors takımı son ligi şampiyon olarak bitirmiş, River ise lig sonuncusu olmuştu! Arjantin’de her yıl iki farklı lig oynandığı ve düşenlerin toplam puanlarla belirlendiği için küme düşmemişlerdi belki ama; taraftarlarının gazabına uğradıkları muhtemeldi, ve büyük prestij kaybetmişlerdi. Şimdi, kendilerini affettirmeleri gerekiyordu. Çünkü; maç öncesi River’lı yıldız Gallardo’nun dediği gibi :
“Superclasico’yu kazanmak her şeydi!” Kanalı açtığımda, tek kelimeyle “muhteşem!” olarak tanımlayabileceğim Arjantin Kanalı rejisi Boca soyunma odasını gösteriyordu. Oyuncular, birbirlerini
arenaya çıkar gibi hazırlıyorlardı. Bağırışlar, çağırışlar! Ve o sahaya çıkış anı! Anlatılmayacak, orada olunup yaşanması gerekecek bir şey! Boca sahaya çıkarken, binlerce konfeti, tuvalet kağıdı ve teyp bantları fırlatıldı sahaya her zamanki gibi. Yeşil saha, sarı ve laciverte boyanmıştı yaklaşık iki dakika içerisinde. Sahadaki kamera, oyuncular sahaya doğru koşarken aralarından geçerek soyunma odasına doğru ilerliyordu. Sabit kameralar yerine, her zaman sahadaki kamera kullanılıyor ve seyircinin kendisini orada hissetmesi sağlanıyordu. –Tabii ki kendimi avutuyorum, orada olmayı çok istediğimden.- Aynı şekilde, taç atılırken dahi bizdeki sabit kameraların aksine, kamera oyuncuya yaklaşıyor, zoom yapıyordu.
Maç başladı, en önemli oyuncusu Juan Roman Riquelme’den sakatlığı nedeniyle mahrum olarak sahaya çıkan
Boca saldırmaya başladı. Oyuncular koşarken, yerdeki konfetiler havalanıyor ve muhteşem bir görüntü oluşuyordu. Bir pozisyonda aynı anda altı kişi yerde kalıyor, hakem buna rağmen daima oyunu oynatmayı beceriyordu. Saha o sarı ve lacivert küçük kağıtlardan temizlenmemişti. Sanki her şey bir
tiyatro dekoru olarak hazırlanmıştı. Bir karnaval havasında devam eden maçta ilk yarı Boca’nın oyun üstünlüğüyle fakat skor eşitliğiyle geçildi.
Derken, iknci yarı başladı ve bu devrenin ortalarında
“Derbilerin Derbisi”ne –Ercan Taner’e selam olsun- yaraşır bir gol geldi Martin Palermo’dan. Burada Martin Palermo’ya ayrıca değinmek istiyorum. Kendisi
aynı maçta üç penaltı kaçırabilen (Arjantin-Kolombiya, maç 0-3 bitmiştir.) ve bir başka maçta da
gole sevinmek için reklam panolarının üzerinden atlarken panolara takılarak, düşüp ayağını kıran bir futbolcudur. River’ın belalısıdır, o ayrı. Boca taraftarlarının bir diğer özelliği de, tribünlerin en altındaki beş-altı sırayı boş bırakıp gollerde oraya ve tellere doğru hücum etmeleridir! Oldukça renkli bir görüntü oluşturur. Palermo'nun golünden sonra, Palermo onlara doğru koşarken onların da yukarıdan tellere doğru koşması harika bir görüntüydü.
Derken, River teknik direktörü çok iyi bir hamle yaptı ve neden oyunda o
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyB7cuqTwdL6WcjP91bSK5mWhohoPeF54E8omjVFkVmc34Vvk2G_yLILScjoa59FRQVmqSAk10_wHTwZ33DZ2b37WkgfU1RRCWr9cjP_VwmlEmpjGpLE8omhIoNkp5gZN34dQFmx2_ee4/s200/0000012782.jpg)
lmadığını zaten anlayamadığım
Bounanotte’yi oyuna aldı. Benden söylemesi, iki yıl içinde İspanya liginin iyi bir takımına gelecektir. Onun hızlandırdığı River takımı saldırmaya başladı. Ve futbolun bir başka güzelliği, “yıldızlar”ından biri sahne aldı bu şahane tiyatroda.
“Marcelo Gallardo!” Bir frikiğin başına geçti, ve yapması gerekeni yaptı. Maç bu golle 1-1 sona ererken,
Boca’dan Gaitan ve Palermo, River’dansa Bounanotte ve Gallardo öne çıkan futbolcular oldular.
Maç bitti ve eminim, Arjantinliler 20 Nisan tarihinden itibaren El Monumental’deki maçı beklemeye başladılar. Yazının sahibi olarak, benim hangi taraftan olduğumu merak edenlere,
ben Maradona’dan yanayım diyorum ve Boca Juniors Stadyumu’nun girişindeki yazıyla nokta koyuyorum:
“Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombenera es mi iglesia”
(Boca dinimdir, Maradona Tanrı’m, Bombanera ise kilisem)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLGToAF-aCMFN-54x-hNk4rV3vybzMSDcuMNAwGnzGXKnxWdRq2bh9_Q_dHqt6X4z1H5N8PAlYh8zux2B99pP9T7t3hU-8GBt1r4EuxmSMSeTilFBRN-hdUwbp03GNviNRRXSL9NbCdIM/s320/diego.jpg)