26 Ekim 2009 Pazartesi

Yürüyoruz sessiz ve kederli...



Büyük bir şevkle başlayıp yarıda bıraktığım onlarca şey gibi, bu siteye de yazı eklemeyi nisan sonunda bırakmıştım. Bir türlü vakit olmuyordu, ligler tatile girdi, ben başka başka şeylerle uğraştım, ve maalesef burayı ihmal ettim... Büyük bir derbi (Boca-River) yazısıyla başladığım "direkler arası eğlence"ye bir başka -ve bizden- derbiyle 2.açılışı yapmak istedim. Bu sitede hiçbir zaman 3-5-2 veya 3-5-8 konuşulmadı, konuşulamaz. Futbolun bundan çok daha öte bir güzellik olduğu -bence- ortadadır, öyleyse bu bilginin de ışığında buyrun bir Galatasaray'lının bakış açısından kişisel bir Fenerbahçe derbisi yazısını okumaya...




*****
Dinamo Bükreş maçının son 30 dakikasıydı… Dört farklı bir galibiyet yakalanmış, tribünler Fenerbahçe’ye yönelik tezahüratlarıyla stadı inletmekteydi. Yanımda oturan altı yedi yaşlarındaki çocuk bile anlamını bile bilemeyeceği küfürleri ardı ardına savuruyordu. Bu sırada yan gözle (!) maçı izleyenlerdeyse içten içe bir tedirginlik vardı. Dinamo Bükreş’e bile bu derece boş alan bırakan, pas vermek için üç saat düşünen bir Galatasaray takımını iyi organize olmuş bir Fenerbahçe ne yapmazdı ki? Dengesiz takım Galatasaray, disiplinli Fenerbahçe’ye karşı olacaktı… Maç dört farklı bir GS galibiyetiyle de bitebilirdi, altı farkı gölgede bırakacak bir Fener galibiyetiyle de… Şöyle diyelim; Bükreş maçının olduğu gün Eski Açık'ta "abi 5 yeriz böyle oynarsak Fener'den" diyen de, "abi böyle oynarsak 5 atarız" diyen de vardı, bu da Galatasaray'ı anlatmak için en iyi yol sanırım...

İşte Galatasaraylılar böyle bir ortamda, “bu sefer olabilir” in peşinde televizyonlarının başına geçerken, Fenerbahçeliler de belki ilk kez bu kadar tedirgin olarak maçı izlemeye koyuldular. Ama yine aynı şey oldu. O statta hep bir şeyler oluyor; Franco hiç yapmadığı pas hatalarını yapıyor, Keita Kasımpaşa maçında ışığını verdiği yumruğunu bu kez isabetli bir şekilde atıyor, Arda en son olması gereken maçta demoralize oluyor, Baros ilk dakikada sakatlanıyor… Üstelik Galatasaray hiç de bizim bildiğimiz Galatasaray gibi oynamıyor, oynayamıyor. Fenerbahçe ise o fizik kalitesi ve mücadeleci ruhuyla –iddia ediyorum- Avrupa’nın herhangi bir üst düzey takımıyla mücadele edebilecek kadar “sağlam” oynuyor.


Bir derbi daha Fenerbahçe galibiyetiyle sona eriyordu. Haklı sevinç Kadıköy’den yayılıyor ve maçtan önce “fırtına öncesi sessizliği” andıran caddeler, sokaklar sarı laciverde bürünüyordu. Varsın, sadece Türkiye’de yayınlanıyor olsun –çünkü basınımızın derbinin kalitesi için getirdiği kıstas bu, nerede yayınlanıyor bizim derbi?- , bu toprakların en önemli spor olayının bu derbi olduğu da bir kez daha açıkça ortaya çıkıyordu. Hangi spor dalında ve hangi saat diliminde oynanırsa oynansın ortada Fenerbahçe ve Galatasaray isimleri varsa; ne kürt sorunu kalır, ne ülkenin gidişatı, ne işsizlik, ne bitirmemiz gereken ödevler, ne kız arkadaşla edilen kavgalar, ne aileyle olan sorunlar… İnsanların hiç tanımadığı 11 tane adama yürekleriyle böylesine bağlanmaları kolay kolay görülebilecek bir şey değildir. Futbol da bunun için güzel ve özeldir. Hayattan kaçtığı o 1,5 saatlik dilimin sonundaki üzüntü bile kimi zaman keyif verir insana… İyi ki varsın der takımına…



Senden gelen acı bile güzel…


*****

Oyuncuların şimdi yapması gereken ise başkaldırmaktır. Daha 3-5 hafta önce bu takımı göklere çıkaran, her oyuncumuzu dünya yıldızı ilan eden; fakat şimdi “zaten hepsi tutunamayan, ikinci el adamlar…” diyerek silip atan yazarlara, fikir beyan edicilere, eski futbolculara gerçekte ne olduklarını göstermektir. Bunu da ancak kalan yedi maçta takılmayarak, söke söke kazanarak başarabilirler.


Biz bekleriz… Fenerbahçe nasıl yirmi küsür senedir kupayı bekliyorsa, Galatasaray zamanında nasıl 14 yıl bir şampiyonluk için beklediyse, öylece bekleriz Fenerbahçe’yi Kadıköy'de yenmeyi. O gün gelene kadar da sonuna kadar destekleriz. Zaten önemli olan yenilmek falan da olmadı çoğu zaman. Önemli olan Galatasaray kalitesinde oynamak, karşıdakinin kendine güvenini sarsabilecek bir oyun ortaya koymak oldu...


Ve işte bu fotoğraftaki gibi mücadele etmek…